Bağışıklık Sistemi, Otoimmün Hastalıklar ve Türkiye’nin Güncel Durumu

Anasayfa / Köşe Yazıları / Bağışıklık Sistemi, Otoimmün Hastalıklar ve Türkiye’nin Güncel Durumu
Bağışıklık Sistemi, Otoimmün Hastalıklar ve Türkiye’nin Güncel Durumu

Bağışıklık Sistemi, Otoimmün Hastalıklar ve Türkiye’nin Güncel Durumu

(En baştan söyleyeyim; bu yazıdaki bağışıklık sistemi ile ilgili bilgiler hekim, sağlıkçı olmayan insanlar için basitleştirilerek yazılmıştır. Elbette hekim arkadaşlar için bu bilgiler çok yüzeyeldir.)

Ülkeler canlı organizmalardır.

Doğar, gelişir, büyür, yaşlanır ve en sonunda ölürler. Kesinlikle bir ömürleri vardır. Bazıları uzun ömürlü olur. Bazıları da kısa…

Tıpkı insan gibi ülkelerin de hafızası vardır; insan gibi ülkeler de öğrenir; öğrendiklerinin kimisini unutur.

Ülkeler de hastalanır.

İnsanların çocukluk çağı hastalıkları yüksek ateşli, döküntülü, kısaca gürültülüdür. Eğer çocuk bu hastalıkları atlatırsa artık güçlü bir erişkin adayıdır. Bu hastalıklar genellikle bir kez geçirilir; biter ve o insan artık ömür boyu o hastalıklara karşı bağışıklık kazanmış olur.

Ülkelerin kuruluş dönemi sancıları da böyledir. Temel yasalar ve kurumlar oluşturulurken çok acı çekilir; ama sonunda biter. Ülke ayakta kalırsa, varlığını sürdürürse temel sorunlarını çözmüş, güçlü genç bir ülkedir artık.

Sanırım bizim ülkemiz çocukluk hastalıklarını sağlıklı atlatamadı. Çünkü hala temel kurumlarımız tartışılıyor.

İnsanın hayatta kalmasını sağlayan en önemli unsur bağışıklık sistemidir.

İnsanın bağışıklık sistemi son derece karmaşıktır ve acımasızdır.

Acımasızlığına bir örnek vereyim.

Bağışıklık sisteminin önemli işlevleri olan bir hücre grubunun adı “natural killers” doğal katiller…

Çok basitleştirerek bağışıklık sistemini şöyle anlatabiliriz.

Bağışıklık sistemimiz, bakteri ve virüs istilası gibi dışarıdan gelen tehditleri hiç atlamadan algılamak, onları izole etmek ve kendi vücudumuza zarar vermeden tehditleri yok etmek üzerine programlanmıştır.

Sistem aynı zamanda kanser hücreleri gibi içeriden düzeni bozan yapıları da yok eder.

İnsanda istilaya karşı savaşan benim düzenli ordulara benzettiğim lökosit ve makrofaj gibi hücreler vardır. Ayrıca hızlı hareket eden, vücutta bir yaralanma olduğu zaman yaralanmış bölgede süratle aktifleşen, orada son derece hızlı bir biçimde kan kaybını önleyen düzenlemeler yapan, sonrasında yaranın iyileşmesini sağlayan ve “burası çok önemli” kendiliğinden yok olup giden, “sitokin” adını verdiğimiz maddeler vardır. Ben sitokinleri ülkelerin derin devletine benzetirim. Şöyle ki, çok hayati işlevleri olan ve görevi bittiği anda kendisini imha eden, sitokin denen maddeler yara bölgesinde etki etmekle kalmayıp kontrolden çıkarsa, tüm vücutta etki göstermeye başlarsa, insanlarda sepsis dediğimiz ölümcül bir durum ortaya çıkar. Tıpkı kontrolden çıkan derin devletin ülkenin başına türlü belalar getirmesi gibi…

Sanırım bizim ülkemizde bir dönem kontrolden çıkan derin devlet nedeniyle “sepsis” benzeri bir durum yaşadık, ama çok şükür ülke ayakta kaldı.

İnsanda ilginç bir başka durum da şu; bakteri ve virüs istilası veya tam anlaşılamayan bazı etkenler bağışıklık sistemini aşırı hassas hale getirebiliyor. Bağışıklık sistemi insanın kendisine zarar vermeye başlıyor. Bu durumda insanda “otoimmün hastalıklar” gelişiyor. Romatoid artrit, Crohn hastalığı, ülseratif kolit gibi pek çok örnekleri var bu hastalıkların.

Ülkemizde de zaman bu ülkenin iyi yetişmiş vatansever evlatları, komünist, solcu, sağcı, dinci, irticacı, vb. etiketler ile yaftalanıp, ülkenin kolluk kuvvetleri tarafından (vatanlarını koruduklarına dair imanları hiç sarsılmadan) yok edilir. Bu durumu insanın otoimmün hastalıklarına benzetirim.

Bunların hepsi atlatılabilir de en fenası bağışıklık sistemini tümüyle işlevsiz bırakan AİDS hastalığıdır. Bu hastalıkta bağışıklık sistemi tümüyle iflas eder. İnsan, hayatını normalde öldürücü olmayan enfeksiyonlar- biz bunlara “fırsatçı enfeksiyonlar” diyoruz- nedeniyle kaybeder.

Henüz ülkemizde böyle bir durumun oluştuğunu düşünmüyorum.

En başından beri ülkemizdeki yasama, yürütme ve yargının, kolluk kuvvetlerinin vatanseverlikle hareket ettiklerine, ancak vatanseverliği tümüyle kendi bakış açıları ile yorumladıklarına, kendi bakış açılarının dışında kalanları vatan hainliği ile suçlayıp, yok etmeye çalıştıklarına inanıyorum.

Temennim son Türk Devleti henüz ayakta iken ülkeyi oluşturan tüm unsurların, kendi bakışlarının dışında da vatanseverlik tohumları bulunabileceğini fark etmeleri, bunları yok etmenin ülkeyi yok etmek olduğunu çok geç olmadan anlamalarıdır.

Ulu Tanrı son (ve bir daha olmayacak) ülkemizi korusun.

Yorum yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak